En son Emily Mary Watson tarafından Cuma Ekim 24, 2008 4:48 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Elizabeth May Warner
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ Cuma Ekim 17, 2008 5:47 pm
Düşündükçe, kapılıp gitti kendi acılarının uç yakınmalarına Bin voltluk bir sandalyede otururken gözlerinden akan kan rengi gözyaşlarına pencere arkası umutlarını sımsıkı çekerek içine, Ve kahredercesine geçen bir zamanın aldırmazlığına, Yüreğinde anne sevgisinin kapı arkası külleri uçuşurken Kapılıp gitti sabahların simsiyah rengi bakışlarına Ve annesini daha çok düşündükçe Dalıp gitti rutubete sevgi satan yüreğindeki yalnızlığına...
Okadar dalmıştı ki adeta uyuyordu. Tatlı bir rüyada gibiydi herşey. Birden yeniden uyandı. Her zaman hep birlikte yemek yedikleri büyük salondaydı şimdi. Artık o masada 3 kişiydiler. En çok bu koyuyordu Emma'ya. Ailenin en büyüğü oydu artık. Omuzlarındaki yük onu adeta eritiyordu, korkutuyordu. Cornelia durumun bilincindeydi belkide ama Besi o daha çok küçüktü. Daha anne karnındayken babasını okula başlamadan kaybetmişti ailesini.Başı döndü birden bu düşüncelerle. Kendini yandaki beyaz koltukların birine bırakıverdi. Gözleri karardı. Koltuğun kenarlarından güç alıp kalkmak istedi yapamadı. Direnmedi ve bıraktı kendini kanepeye...
RPG OUT: kusura bakma fazla yazamadım bi işim var dı da
Cornelia Watson
Mesaj Sayısı : 94 Yaş : 30 En Belirgin Özelliği: : meraklıııı xD Rp Partneri: : yokk :D Lakaplar: : Corny Güç : Taraf : < Galleon : 20 Rpg Puanı : Kayıt tarihi : 08/10/08
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ Cuma Ekim 17, 2008 6:05 pm
Cornelia bakanlıktan geldikten sonra çok yorulduğunun farkına vararak odasına gitmişti.Birazdan kalkarım düşüncesiyle yatağına uzandı. Ama o kadar yorulmuştu ki gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı...
Cornelia uyandığında hava kararmak üzereydi.Uyuyakaldığını hatırlayarak aşağı büyük salona indi.Merdivenlerden inerken bir çift ayak gördü.Ablası olmalıydı.Uzandığını düşündü. Ama bu ona saçma geldi.O koltukta uyumazdı.Genelde kendi yatağına giderdi. Aşağı tam olarak indiğinde ablasını tam olarak görüyordu.Ablasına kıyamadı ve onu yatağına çıkması için onu uyandırmayı düşündü.Yanına gitti.Çömeldi ve sessizce fısıldadı:
-Abla..abla hadi yatağına git...
Ablası ona yanıt vermedi.Kıpırdamadı bile.Bu sefer sesini biraz daha yükseltti ve bir yandan da dürtüklemeye başladı:
Heyy! Abla hadi odana çık...
Ablası buna da yanıt vermedi .Cornelia endişelenmeye başlamıştı. Ablasının yanaklarına vurmaya başladı. Cornelia şimdi tamamen korkmaya başlamıştı ki ablası yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı...
Elizabeth May Warner
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ Cuma Ekim 17, 2008 6:23 pm
Tuhaf,ruya alemine benzer ama ondan cok daha canli ve urkutucu bi yerdeydi.Basi ve sonu olmyan karanlik bi dehlizde arkasina bakmadan kosuyordu.Agizini acip birilerinden yardim istemek icin bagirmaya calisiyor olmasina ragmen solmus dudaklarinin arasinda tek cikan ince bir dumandan baska bisey olmuyordu.Duymak istemedigi sesler beynini kemirip bitiriyordu adeta.Kulaklarini tikayip duymalarini engellemek istesede her seniye siddetini arttiran cigliklardan kurtulamiyordu birturlu.En kotusu de duygusal olarak hic bir tepki verememesiydi olanlara.Verdigi tum fiziksel tepkilerde O sesin sahibinin eglendirmekten baska hic bir ise yaramiyordu.Kosmaya devam etti.Nereye gittigi umrunda bile degildi.Tek istegi o anda bulundugu ortamdan bir an once uzaklasmakti.Nefesi kesilene kadar hic durmadan kostu.Zaman ve mekan kavramindan yoksun bu yerde bir zaman dilimi belirtmek imkansidi tabi ama Emily'e asirlar gibi gelen bir sure daha devam etti bu amacsiz kosu.Ustunde durdugu karanlik zeminden yine karanlik koparip aldi O'nu ve bu defa sonsuzluga dusmeye basladi.
Yavasca araladigi yorgun goz kapaklari ardindan suzdu odayi.Etraf yavas yavas netlesmeye basliyordu ama hala bulanik olan zihni nerde oldugunu algilamaya calisma isini guclestiriyordu.Dirsegiyle yattigi yerden destek alarak kalkmaya calisti. Cornelia kafasının üstünde şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Bayıldığını anlamış olmalıydı. Cornelia endişelenmesin diye basit bir yalan uydurdu.
"Uyuya kalmışım, pardon"
dedi ve doğruldu. Başı hala dönüyordu. Cornelia'nın bu yalanı yutmasını dileyerek oturdu. Konuşmaya hiç hali yoktu. Sırf konu kapansın diye Cornelia'ya döndü ve:
"Umarım güzel bir gün geçirmişsindir canım. Nasılsın?"
dedi. Kafasında binbir türlü soru vardı. Bedeni ise oldukça yorgundu.
Cornelia Watson
Mesaj Sayısı : 94 Yaş : 30 En Belirgin Özelliği: : meraklıııı xD Rp Partneri: : yokk :D Lakaplar: : Corny Güç : Taraf : < Galleon : 20 Rpg Puanı : Kayıt tarihi : 08/10/08
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ Cuma Ekim 17, 2008 6:50 pm
Cornelia ablasının bu sözlerine kesinlikle inanmamıştı .Ve bunu dile getirmek için atıldı:
-Abla sen beni bebek mi sanıyorsun???!!! Seni bilmez miyim? Uykun çok hafiftir.Okadar dürtmeye ve seslenmeye karşı uyanmadın! Hadi abla bide uyuyakalmışım diyorsunn!!!
Cornelia ablasına çok çıkıştığının farkına vamıştı.Ama bu ona olan kızgınlığını azaltmamıştı.Bir yandan çok korkmuştu. Ablasına bir şey olmasının düşüncesi bile çok kötüydü.Zaten sinirinin hepsi bu nedendendi.Şimdi ablasından cevap bekleyen gözlerle ona bakıyordu
RP OUT:Kusura bakma ya yazmıştım internet gitmişti yollanmamış.Bu yüzden az oldu baştan yaz-dım
Elizabeth May Warner
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ Çarş. Ekim 22, 2008 5:36 pm
Emily Cornelia'nin ne tepki vereceğini az buçuk tahmin ediyordu. Hem zaten bu gözlerinden de belli oluyordu. Emma'nın söylediklerini yavaş yavaş idrak ediyor gibiydi. Her anlama belirtisinde kızgınlığı bir adım daha artıyordu. Emma kardeşinin tepkisinden birazcık da olsa korktu. Sonuçta hiç bir şekilde ciddi kavga etmemişlerdi. Ama şimdi önlerinde uzunca süre konuşmayacakları günler uzanıyordu. Bu süre zarfında Emma biliyordu ki içi içini yiyecekti. Ama yapabileceği hiçbir şey yoktu. Sonuçta Cornelia'ya doğruyu söylememişti ama hayat sahnesini ona teslim edeceği anlamına gelmiyordu. Tabi ki başına iş açmaması için ona göz kulak olacaktı. Ama her saniysini kontrol etmek imkanlı değildi. Bu nedenle ona irade gücünü aşılamalıydı. Kendisinden çok büyük olmasada yeterli ses seviyesine uygun ve emir kipleriyle bezeli hayatının en kısa konuşmasını sunacaktı ona! Bu nedenle bu kadar bağırtıyı hak ediyordu! Emily tekrar Cornelia'nin gözlerinin içine baktı. `Ahh! Hayır! Sakın!´diye geçirdi içinden. Kardeşinin üzülmesine dayanamazdı. O bunları düşünürken Cornelia'nin iyice kontrolu kaybettiğini düşündü. Sinirden ayakta bile duramaz hale gelmişti. Cornelia kendini toparlamaya çalıştı. `İşte geliyor!´ diye geçirdi Emma. Cornelia'nin ağzından sinir dolu sözcükler, bölük pörçük döküldü;
-Abla sen beni bebek mi sanıyorsun???!!! Seni bilmez miyim? Uykun çok hafiftir.Okadar dürtmeye ve seslenmeye karşı uyanmadın! Hadi abla bide uyuyakalmışım diyorsunn!!!
Emma ondaki sinir potansiyelinin farkındaydı ama daha önce hiç içindeki nefreti kusmadığını görmemişti. Söyleyecek sözleri bulamıyor gibiydi. Emma onu suçlayamazdı. Daha önce onu hiç kısıtlamamışlardı. Yani tabi evdeki "yapma!"lar çok keskindi ama daha önce hiç onun tepesinde yetişkinler olmamıştı. Yapılmaması gerekenin sorumluluğunu hiç hissetmemişti. Vicdan azabını tatmamıştı. Bütün bunlar onda böyle bir etki yaratıyor olmalıydı. Emma onu biraz anlamanın verdiği rahatlıkla söyleyeceklerini toparladı. Emily planını kurduğu için mutlulukla gülümsedi. Ardından da yüzündeki gülümsemeyi sinir bozucu bir sırıtışa çevirdi. Bunu yapmakta hiç de zorlanmamıştı;
-Neler olduğunu mu merak ediyorsun... Hiç birşey yok... Sadece biraz başım dönmüş O kadar büyütülecek bişey yok...!
Beyninin dusunen kismi calismiyor gibiydi.Ilk kez olarak bagirmamak icin kendisini tutmakta zorlanmiyordu.Hatta bu defa bunu yapmak istedigi halde yapamiyordu.Yeniden Kanepenin kenarlarından destek aldı ve bakislarini odadaki diger nesnelerin uzerinde yogunlastirmaya calisti.Bunu yapmaktaki amacini kendisi de bilmiyordu.Belki sakinlesmeye calisiyor belkide soyliyecek birseyler ariyordu kimbilir ?
thaqi1
Mesaj Sayısı : 147 Yaş : 30 Rp Partneri: : Boxen,Fußball pc und chatten ^^ Lakaplar: : Oblivion Güç : Rpg Puanı : Kayıt tarihi : 09/05/08
Konu: Geri: ~Büyük Salon~ C.tesi Mayıs 17, 2008 10:26 pm
Nachdem ihr in zum Ritter geschlagen hat, begleitet euch Sir Lathon zur unterirdischen Festung. Der Eingang ist leicht zugänglich, der Zugang zum Grab von xy liegt in der südwestlichen Ecke der Haupthalle. Im Nord- und Südflügel gibt es einige recht starke Skelette. Wenn ihr Sir Lathon immer wieder heilt, bleibt er euch lange erhalten und unterstützt euch beim Kampf. Nachdem ihr den Geist von besiegt habt, sucht ihr mit dem Schwert die Kapelle in Cheydinal auf, um das entweihte Schwert neu zu segnen.
Natürlich begegnen euch auch dort wieder die Auroraner, die ihr tötet, um die Kapelle zu schützen. Kehrt nachdem ihr das Schwert am Altar neu geweiht habt, zur Priorei der Neun zurück. Dort ist inzwischen der Prophet eingetroffen.
Cornelia Watson
Mesaj Sayısı : 94 Yaş : 30 En Belirgin Özelliği: : meraklıııı xD Rp Partneri: : yokk :D Lakaplar: : Corny Güç : Taraf : < Galleon : 20 Rpg Puanı : Kayıt tarihi : 08/10/08
Cornelia ilk defa ablasına bu kadar kızmıştı.Ama bu kızma tamamen onu sevdiğinden ve ona değer vediğinden kaynaklanıyordu. Elleri ve bacakları titriyordu. Ama Cornelia bunu göstermemeye çalışıyordu.Neden bimiyordu.Belki de ablasının kendisini güçsüz sanmasıı istemediği içindi. Bir yandan ablasından bu kızışına karşılık bir açıklama bekliyordu, bir yandan da aklından ablasına ceza vermek için birşey arıyordu. Aslında ceze alan hep kendisi olurdu ama bu sefer durum çok farklıdı. Ablası onun için hep bir örnek, bir idol olmuştu. Nasıl olurda kendisine yallan söylerdi, bir türlü anlayamıyordu. Ablsı Cornelia'ya cevap vermeye hazırlanınca kafasındaki tüm düşünceler silindi ve direk ablasına odaklandı. Ablası bir nefes aldı ve :
-Neler olduğunu mu merak ediyorsun... Hiç birşey yok... Sadece biraz başım dönmüş O kadar büyütülecek bişey yok...!
Cornelia önce ne söylediğini tam anlayamamıştı. Daha sonra düşündü ve hayır böyle olamaz dedi.Madem olay böyle geçtiyse başta niye uyuyorum diye yalan söylemişti ki? Cornelia bir yandan ablasına inanmak istiyordu ama kafasındaki bu çelişkili soru onu yanıltıyordu.Kensi kendine düşündü.Kafasında sözlerini tasarladı ve konuşmaya başladı:
-Peki o zaman...Kendine dikkat etmelisin.Şimdi git ve biraz dinlen istersen...
dedi imalı bir sesle Cornelia. Ablasının bu tonuyla neler anlatmak istediğini anladığından emindi.Sonra odasına çıkmak için merdivenlere doğru yöneldi. Ve ritmik adımlarla yukarı doğru çıktı...
Besi o günün yorgunluğunu gizler bir şekilde, meraklı bir şekilde ablalarının konuşmalarının son cümlelerini dinledi. Ablası Cornelia'nın odasına giderken yanından geçiceğini düşünerek hemen kapının yanına dayandı , gözükmiyecek bir şekilde. Ablasının altı sert ama içi yumuşak olan terliklerinin ritmik bir şekilde yere vurulduğunu duydu. Ama aslında duyduğunu çözümleyemiyecek kadar yorgundu. Sonra ablalarının konuşmalarını dinlediği için pişmanlık duygusu kabardı birden içinde. Ablası hasta mıydı acaba? Acaba niye bayıldı? Yani Besi'nin tahminine göre bayılmıştı.Belki Emily'de Besi gibi yorulmuştu ve bu yüzden bayılmıştı. Bir hastalık olmamasını diledi ve ablası Emily kendi odasına çıkmadan önce onu görmek istedi. Ablası gibi o da olabildiğince ritmik bir şekilde ve aynı zamanda sesini duyurarak aşağı indi. Konuşmalarından beri hala koltukta oturan ablasının onu görünce " Sen hala uyumadın mı?" demesini bekliyordu Besi. Ablasının kendisini görmesini istediği için "Öhhem öhhöö!" diye sesler çıkardı. Ablasından tık yok... Dalmıştır düşüncesiyle sesini bir kere daha toparlayıp sesi gür bir şekilde ve cümleyi olduğunca yumuşatarak ; "Ablacığım, iyi misin?" diyebildi. Ablasının çok kıskandığı o gözlerinin kendisine yöneldiğini fark etti ve suçluluk duygusuyla yüzü kızardı. Besi kazıran yüzüne aldırmayıp ablasının yanındaki koltuğa oturuverdi...
Rp Out: Emily ablacığım devam edersen sevinirim Senle hiç rp yapmadık!
Emily şimdi daha iyiydi. Başı hala dösede bunu belli etmeyecek kadar iyi duygularını saklardı. Cornelia ona sinirli gözlerle bakarken açıklama yapmak için daha fazla takatinin kalmadığını farketti. İçinden "Umarım daha fazla uzamaz."diye geçirdi. Şu ana kadar iki kardeşinden birini bile bir kez olsun incitmemeye çalışmıştı. Hele annelerinin ölümünden sonra asla böyle birşey yapmayı düşünmüyordu. Cornelia'nın uzatmak istemediğini şu sözler sonucu anladı.
Peki o zaman...Kendine dikkat etmelisin.Şimdi git ve biraz dinlen istersen..
Bu sözler içini rahatlatmıştı. Hele arkasından dönüp gitmesi onu adeta sevindirmişti. Konuşacak hali yoktu. Kanepenin kenarlarından destek alarak doğruldu. Başını kanepeye yasladı. Derin bir nefes aldı. Sinirlenince hep böyle yapardı.Bu onun rahatlamasına neden oluyordu. Tam o sırada kedi gibi ama ondan daha kalın bir ses duydu. "Öhhem öhhöö!" Ardından bu sevimli küçük kız sözlerine "Ablacığım, iyi misin?" diye devam etti. Emma bir an için Cornelia'dan olayları öğrendiğini düşündü Besi'nin. Sonra bu düşünceyi bir arka plana alıp kafasında bir cümle toparladı ve:
"Ahh...Harikayım tatlım. Gerçekten endişelenecek bir şey yok. Hatta sana ısınman için bir sıcak çikolata bile yapabilirim"
dedi kocaman bir gülümsemeyle. Bu fikrin Besi'yi etkileyeceğini düşünüyordu. Ama pekte gerçekçi bir fikir değildi. Besi bu fikri kabul etse bile Emma'nın çikolatayı hazırlaması üzerindeki tembellikle biraz zor olacaktı. Kurumuş dudaklarından birkaç parça sözcük daha döküldü planlanmiı bir şekilde.
"Hem istersen okul alışverişini yapmak için bir gün ayarlamak üzere konuşabiliriz."
dedi. Besi deki zeka potansiyelinin farkında olmasına rağmen böyle basit numaralarla onun dikkatini başka konulara çekmek istiyordu. Besi'nin konuyu değiştirmesi dileğiyle beklemeye koyuldu.
Besi ablasının yanına oturunca ablasının cevabı geldi;
"Ahh...Harikayım tatlım. Gerçekten endişelenecek bir şey yok. Hatta sana ısınman için bir sıcak çikolata bile yapabilirim".
Besi ablasının yorgun ve herzamanki sinirli oturuşundan böyle birşey yapmıyacağını tahmin etmişti. Ablası, Besi'ninde tahmin ettiği gibi konuyu değiştirmek için tekrar söze başladı;
"Hem istersen okul alışverişini yapmak için bir gün ayarlamak üzere konuşabiliriz." dedi.
Besi tekrar ablasının bunları yapamayacak kadar yorgun olduğunu düşündü. Kolundaki 'kedi patisi' desenli babasının aldığı saate bakarak saatin çok ilerlediğini ve çok geç olduğunu düşündü. Ablasını yormak istemiyordu ki ablasınında yatıp günün yorgunluğunu atması gerekiyordu. Ayrıca kendisinin de bayağı uykusu gelmişti. Besi ablasına sanki deminki -Besi'nin tahminiyle- bayılmasını unutmuş gibi cevap verdi;
"Ablacım, şimdi saate baktımda bayağı geç olmuş. İstersen ikimizde yatalım. Yazır bunları konuşuruz. Sanırım ikimizinde dinlenmesi gerek."
Ablasına son cümle ile ima etmesi gereken şeyi ima ettiğini düşündü. Ablasına yanatşı. Sevgi ile karıştırılmış bir öpücük kondurdu. Elini yumuşak yastığa bastırarak kalktı. Ablasına yakında olsa el salladı ve gitti.
Kendini bataklığa saplanmış gibi hissediyordu. Çırpındıkça batıyordu. Etraındakileri kaybetmek onda alışkanlık olmaya başlamıştı. Oysa tek istediği eskisi gibi olmaktı. Mutlu olmak... Belki de tek istediği buydu. Mutluluk artık onun için çok uzak bir kavramdı. Kaçırılmış bir tren... Eskiden bu oda bu kadar sessiz değildi. Hatta çoğu zaman çok kalabalık olduğundan yakınırdı. Ders çalışırken bile Caroline ve Besi içeri girip bağırmaya ve Emma' ın üzerine atlamaya başlardı. Daha sonra anneleri gelir; onları ayırmaya çalışırken hepsi birlikte kahkahalar atarak yere yığılırlardı. Bunları düşünürken hafif bir tebessüm oluştu yüzünde.Besi'nin konuşmasıyla tatlı rüyası bozuldu.
"Ablacım, şimdi saate baktımda bayağı geç olmuş. İstersen ikimizde yatalım. Yazır bunları konuşuruz. Sanırım ikimizinde dinlenmesi gerek."
O arkasını dönüp giderken Emma yüzündeki tebessümü gülümsemeye çevirdi. Onların yattığından emin olduktan sonra biraz çıkıp gezicekti. Biraz hava almak ona iyi gelicekti.
Elizabeth'in bilekleri çok ince, bembeyaz. İnce bilekler zarafeti yansıttığı kadar hırs ve nefretinde aynasıdır. İnce bilekler güzellik ve hırs arasındaki ayrımı fark etmesine de olanak sağlıyor çoğu zaman. Bu kız çok güzel, çok narin. Ama bunu bileklerinden değil, yüzünden, bakışlarından anlıyordu. Belli ki güzelliğiyle ön plana çıkmayı tercih etmiyordu. Gözleri masmavi çayında bu kadar ısrarcı ne arıyor kim bilebilirdi. James'in yine bileklerine kayıyor gözleri, yeşil-mavi damarları belli belirsiz, biraz da inatçı olmalı. Belki de güçlüdür. Güç, kızlara çok yakışır; ancak bu kıza bir iki beden büyük geldiği, üzerinde emanet bir elbise taşıyormuş gibi durduğu kesin. Yırtıp atsa o elbiseyi, güçlü olmayıverse mesela. Haykırarak ağlasa, o gücü o kadar eğreti ve gereksizce takınmasına sebep olacak ne varsa hepsini kussa… Kendisinden beklenmeyen bir şeyler yapsa, günlerce uyusa örneğin, depresyona girse… Eğer yapabiliyorsa deliler gibi yazsa sayfalarca, ölürcesine. Yeniden doğmak için ölürcesine… İzin verse vücudunun doğal tepkiler vermesine, belki o zaman kadına yakışan güce tüm heybetiyle, tüm güzelliğiyle çekiciliğiyle ve de gerçekçiliğiyle tanık olacakdı. Doğallığın, samimiyetin verdiği, sadece kendi olarak gülümsediğinde, o minicik gülümsemesinde gözlerinde yanıp sönen yıldızların farkındaydı Lee. Onu içeriye davet etmişti. Birşey söylemeye fırsatı olmadan içeride buldu kendini. Fakat fırsatı olsa da hayır demeyeceği kesindi.
Büyük bir salona girdiler beraber. Eski ama gösterişli mobilyalarla dekore edilmişti. Mobilyaların yıpranmışlığı bunların üzerinde çok zaman geçirildiğinin bir göstergesiydi. Birlikte büyük beyaz koltuğa oturdular. Onun gözlerine bakınca birden heyecanladı. Söyleyeceklerini kafasında toparladı ve konuşmaya başladı:
- Seni ziyaret etmek istedim. Uzun zamandır görüşmüyorduk. Nasılsın ? Herşey yolunda mı?
Diye sordu merakla gözlerini gözlerinden ayıramıyor. Her hareketini yorumlamaya çalışıyor, vücud dilini anlamak istiyordu.
Oturma odasına doğru giderlerken aklına birden Edward geldi. Onun müzik gibi sesi hala kulaklarındaydı. Muhteşem yüzü gözlerini her kapattığında gözünün önüne geliyordu. Bir daha ne zaman görüşeceklerini düşündü. İçi burkuldu. Belki de Edward onun kadar istekli değildi bir ilişkiye. Ama bu umrunda bile değildi. Onun hayali bile May'i mutlu ediyor, bununla da kalmayıp heyecanlandırıyordu.
Bunları düşünürken salondaki en büyük koltuğa oturdular. Elizabeth James'i incelemeye başladı. Hareketlerinde bir tutukluk vardı. Bunun nedenini gerçekten çok merak ediyordu. Ama merakı Lee'nin konuşmasıyla yarıda kesildi.
Seni ziyaret etmek istedim. Uzun zamandır görüşmüyorduk. Nasılsın ? Herşey yolunda mı?
Lee bunları sorunca May onun gerçekten neyi merak ettiğini bilmek istedi. Ne yani bunu sormak için mi gelmişti buraya? acaba ona çok yoğun bir şekilde birine aşık olduğunu anlatmalımıydı. Hayır. Onu yeterince samimi görmedi kendisine. Tamam çok iyi arkadaşıydı. Ama sır tutabilir miydi? Elizabeth bunun okulda yada bakanlıkta duyulmasını kesinlikle istemiyordu. Bu kesinlikle sonu olurdu. Ama birine anlatmassa çatlayacağının da farkındaydı. Hafifçe gülümsedi ve anlatmaya başladı:
- Biliyor musun galiba hiç bu kadar yolunda olmamıştı. bu anlatacaklarım bir sır olsun. Asla kimseye bahsetme.
dedi ve hafifçe omuzuna dokundu Lee'nin. Sonra konuşmayı sürdürdü.
-Geçenlerde biriyle tanıştım. Knucturn yolunda. Hayatımda gördüğüm en güzel yüzle, engüzel gözlerle, tanıştım. Onu bir daha görebilecek miyim bilmiyorum.
dedi. Gerçektende bilmiyordu. Gözleri uzaklara daldı, düşüncelere. Aklında tek bir isim vardı. Tek bir gerçek. Edward Cullen
- Biliyor musun galiba hiç bu kadar yolunda olmamıştı. bu anlatacaklarım bir sır olsun. Asla kimseye bahsetme. Dedi ve hafifçe omuzuna dokundu. Onun dokunuşuyla bütün vücudu titredi. Bir sarhoş gibi bekledi konuşmasına devam etmesini. ona devam etmesi için hiçbir yüreklendirici söz söylemedi. İçinden duyacaklarının onu sevindirmeyeceğini söyledi. İnanıyordu o sese. Eliyle Elizabeth'in ağızını kapatmak ya da kendi kulaklarını tıkamak istedi. Sonra zarif dudaklarının kıpırdamaya başladığını farketti ve söyleyeceklerine kulak kesildi.
-Geçenlerde biriyle tanıştım. Knucturn yolunda. Hayatımda gördüğüm en güzel yüzle, engüzel gözlerle, tanıştım. Onu bir daha görebilecek miyim bilmiyorum.
Sırtından aşağı bişeyler indiğini düşündü. Beyni uyuşmuştu. Ağlamak delicesine bağırmak, koşmak istiyordu. Hiç durmadan koşmak asla geriye bakmamak istiyordu. Vücuduna milyonlarca iğne saplandı sanki. Hayır olamazdı. Asla olamazdı. Elizabeth başkasının olamazdı. En sonunda kendinde cevap verme zotunluluğu hissetti. Sesinin titrememesi için derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. -Harika. Umarım tekrar görüşürsünüz.
dedi. Sesi pürüzsüz ve düzgün çıkmıştı. İçinde kopan fırtınaları dışa vurmamıştı. Ama orada daha fazla kalamayacağını anladı. Uzaklaşmak istiyordu. Kimsenin göremeyeceği bir yerde bağırarak onu sevdiğini haykıracaktı. Yeniden topladı kendini ve:
-Ben... Unutmuşum. Çok önemli bir görüşmem vardı. Yetişmem için çok az vaktim var gitsem iyi olacak. En kısa zamanda tekrar görüşelim.
dedi ayağa kalktı. Masmavi gözlerinin arkasında bir ışık vardı. Çok güzel bir ışık. Mutlu olduğu beliydi. O adam kimse May'in kalbini çalmıştı. Ama Lee asla vazgeçmeyecekti. Onun için sonsuza dek bekleyecekti. Onun başkasının olmasına izin vermeyecekti.