Günün son ışıkları gölün üzerinde hayat bulurken biraz hava almak ve gördüğüm kabusun etkisinden uzaklaşmak için göl kenarına gelmiştim. Çıkmadan önce kapıya not asmıştım bu sefer göl kenarına gidiyorum diye. Güçsüz dalgaların zayıf sesini dinledim. Güzel havayı içime çektim iri yudumlarla. Yerde duran küçük mor bir çakıltaşı dikkatimi çekti. Eğilip aldım. Diğerlerinden farklıydı o. Avcumun ortasına koyup sessizce onunla sohbet etmeye başladım. Bir süre sonra "Ne yapıyorum ben? Bir çakıltaşıyla konuşuyorum. Böyle giderse kafayı yemem yakındır." dedim kendime. Sonra taşı hemen cebime koydum. Yere tekrar atamamıştım. Çünkü o özeldi. Kıyı şeridi boyunca yürümeye başladım. Edward'ı gün boyunca görmemiştim. Onu düşünmek gülümsememe neden oldu. Biraz daha yürüyünce ileride iki çocuğun göle taş attığını gördüm. Kızmıştım. Gölü incitmekle suçladım onları kafamda. Göle baktım sonra. Atılan taşları yutuyor, sesini çıkartmadan, sinirlenmeden devam ediyordu dalgalanmaya. Geriye atabiliyordu herşeyi. Ona özendim birden. "Bende unutabilsem keşke" diye mırıldandım. Biraz daha ilerledikçe ağaçların dibinde yatan bir adamı gördüm. Bir elinde bir şişeyi sıkı sıkı tutmuş ara ara dudaklarına götürüyordu. Bittiğini anlayınca söylenmeye başladı. Ayağa kalktı. Yürüyemiyordu doğru düzgün. Sonra beni fark etti. Önce bir gülümseme yayıldı yüzüne. Ardından boşta kalan elini salladığını gördüm. Zavallı zor dengede duruyordu. Sonra ne yaptığımı fark edip kendime kızmaya başladım. "Evet koş git yardım et, eminim sana bir kadeh ateş viskisi ısmarlar!" Hızla ilerlemeye devam ettim. Kıyı boyunca daha neler görecektim kimbilir?
Godric's Hollow belki şu an onun için en tehlikeli yerlerden biriydi. Heryerde aranıyordu. Belki başına ödül bile koymuş olabilirlerdi. Ama yinede burdan dönerken atacağı zafer çığlıkları bu riski önemsiz kılıyordu. Duru Göle cisimlendiğinde hava kararmıştı. Son güneş ışıklarıda ufukta kaybolurken etrafa bakınmaya başladı Melody. Henüz onu göremiyordu. Buralarda olmadığından emindi. Çünkü o yüzü o saçları nerde olsa tanırdı. İlerlemeye başladı Melody. Rüzgar saçlarını savuruyordu. Gözlerini kıyıda oynayan iki çocuğa yöneltince, çocukların onu tanıdığını anladı. Asasını onlara yöneltip "Petrificus Totalus" diye haykırdı. Çocuklar oldukalrı yerde donup kalırken annelerinin yanına koşup Melody'i gördüklerini söylemeleri zor olacaktı. Melody onları öldürmedi. Çünkü daha fazla dikkat çekmek istemiyordu. Zaman kazanmak şimdilik yeterli olacaktı. İlerlemeye devam etti. Ağaçların altındaki sarhoş adamı fark etmesi uzun sürmedi. Çünkü adam"Cennete mi geldim ne? Mübarek güzeller geçidi!" diye bağırıyordu. Melody bu sözlerden May'in buradan geçtiğini anladı. May yeterince güzel bir kadındı ve buralarda olmalıydı. Böyle bir ipucu verdiği için Melody adamı öldürmekten vazgeçti. Zaten ayıldığı zaman bu adamın birşey hatırlayacağını sanmıyordu. Daha fazla engelle karşılaşmadan ilerlemeye devam etti Melody. En sonunda yanılmadığını anladı. Birkaç metre ötede yürürken buldu onu. Asasını çekti Melody hemen. Onu ürkütmek istemiyordu. "Sersemlet" diye haykırdı. May yere yığılırken yanına koştu hemen. Yerde yatan bedeninin elini tuttu ve ölüm yiyen karargahına cisimlenmek için yoğunlaştı. Birkaç saniye sonra bir "pof" sesi duyuldu.