Hava kararmış yıldızlar yeni yeni görünmeye başlamıştı. Alan henüz kalabalıklaşmamıştı. Masalarda tek tük insanlar oturmuş tatlı sohbetlere dalmışlardı. Arkadan gelen hoş yumuşak bir müzik gölden gelen hafif mırıltılarla beraber onlara eşlik ediyordu. Melody, sırtına kadar açık etekleri yerlere uzanan siyah elbisesinin üzerinde sıkıca toplanamış siyah saçlarıyla alana geldiğinde insanlardan mırıltılar yükselmeye başladı. Melod onlara hiç aldırmadan müziğe en uzak köşedeki masaya oturdu. Masada bulunan şaraptan bir yudum aldı. O boğazında acı bir tat bırakıp ilerlemeye devam ederken Melody'de etrafı izlemeye başladı. İnsanların çoğunluğunun yüzünde canlı parlak bir gülümseme vardı. Bazıları ise daha şimdiden kendini dans pistine atmış, müziğin keyfini çıkarıyordu. Alanı yavaş yavaş insanlar doldururken masalarda dolmaya başladı. Ama kimse Melody'nin masasına değil oturmak bakmıyordu bile.
Joseph, bir yıl önce annesinin aldığı ve kardeşinin nişanında giydiği takım elbisesini giymişti. Papyonunu düzeltti ve ay ışığında parlayan sarı saçlarını hafifçe düzeltti. Yüzünde yapmacık bir tebessümle kendisini selamlamak isteyenlere bakıyordu. Önemli saydığı ve sevdiği kişileri görünce yüzündeki yapmacık gülümsemenin yerini gözlerinden de belli olan gerçek bir tebessüm alıyordu. Bakanlık çalışanlarından birisine kafasını sallayarak selam verdi ve oturacak bir yer aramaya başladı zeytin yeşili gözleri.
Dans edenlerin arasından geçmemeye özen göstererek bir masa aradı. Hogwarts Müdiresi'ni aradı gözleri ama meşgul olduğunu görünce kafasını çevirdi. Neredeyse tüm masalar doluydu. Hızlanmaya başlayan bir tempoyla çalan orkestraya sırtını verdi ve tek bir kişinin oturduğu masaya yöneldi. Siyah bir elbise giymiş olan güzel bir hanımefendi oturuyordu yalnız başına. Joseph elini sıkan bir adama pek de önemsemeden gülümsedi ve adamdan kurtularak masaya yanaştı.
"Umarım yanınıza oturmamda bir sorun olmaz?" diyerek etrafta dolaşan garsonların birisinden bir kadeh ateş viskisi aldı ve cevap beklemeden sandalyeye oturdu. Ateş viskisinden bir yudum alıp karşısında oturan kadına baktı.
Hava karardıkça alan daha da kalabalıklaşıyor, çekilmez bir hal alıyordu. En boş masa Melody'ninkiydi. Onun dışında tek oturan yoktu. İkinci bardak viskisinide bitirince gözleri garsonları aradı. Henüz hiçbiri ortada yoktu. Etrafta birçok bakanlık çalışanı vardı. Ama hiçbiri Melody'nin bir ölüm yiyen olduğundan haberleri varmış gibi durmuyor, ona aldırmıyorlardı. Sonra birinin masasına doğru yaklaştığını farketti. Sihir bakanın ta kendisiydi bu. Melody birden ürperdiğini hissetti. Sonra birden korktuğu şey oldu ve Joseph Phoenix onun masasına geldi ve:
"Umarım yanınıza oturmamda bir sorun olmaz?"
dedi. Bu soruya olumsuz yanıt vermek bir sorun anlamı olduğuna gelirdi ve bu Melody için hiçte iyi olmazdı. Bu yüzden sesindeki korkuyu belli etmeden konuşmak için yutkundu. Boğazını temizledi ve kouşmaya başladı.
Joseph güzel kadına gülümseyerek yanıt verdi ve gözlerini tekrar diğer masalarda dolaştırdı. Masalarda oturan neredeyse herkesi tanıyordu. Büyü aleminin önemli kişilikleri bugün buradaydı ve birçoğu kendisine yalakalık etmekte pek de gecikmemişlerdi. Yanına gelip, "Hoşgeldiniz Bakanım" diyenler veya "Onur verdiniz Bakanım" diyenler pek de az değildi. Joseph bunalmıştı artık bunlardan. Elindeki kadehi sallarken kafasını kaldırdı ve balodaki tanımadığı az sayıdaki insandan birisinin de karşısındaki güzel kadın olduğunu fark etti.
"İsminiz söyleyerek bu adamı mutlu eder misiniz, güzel leydim?" diye sordu Joseph.
Joseph, insanların kendisinden haz alıp almadıklarını gözlerinden anlardı genellikle. Ama karşısında oturan kadının ne düşündüğünü anlayamamıştı. Karşısında oturanın Sihir Bakanı olmasından pek de memnun değilmiş gibi görünüyordu. Ama Joseph çoğu zaman istenmediği yerlerde bulunup, kendisini sevmeyen kişilerle konuşmuş ve işleri bozmuştu. Ama Joseph kadının ne düşündüğünü merak etmişti. Bu yüzden yeşil gözlerini kadına dikti ve hafifçe tebessüm etti.